YALNIZLIK
+ Hayırlı işler, en ucuz sigaranız hangisi?
- Maltepe var
+ Ne kadar?
- İki üç yüz
+ Bir paket alabilir miyim?
- Buyrun!
+ Şey… Afedersiniz. Ateşiniz var mı acaba?
- tabi, buyrun
+ Çok teşekkür ederim
- …
+ Özür dilerim size bir şey sorabilir miyim?
- Buyrun
+ Hayat neden bu kadar zalim? İnsanlar… insanlar neden bu kadar zalim? Yaşamak neden bu kadar zor ve bu kadar güzel… ve vazgeçilmez..? Peki insanların birbirlerini anlamamak için sarfettiği bu büyük çaba neden? Karım… karım bana çok kızıyor, ona istediği gibi bir hayat sunamadığım için. İstediği gibi bir adam olamadığım için. Çocuklarım… çocuklarım da bana çok kızıyor. Onlara bilgisayar, elbise, ayakkabı, araba alamadığım için. Patronum… patronum sürekli alaycı bakışlarla beni izleyerek, ne kadar işe yaramaz bir adam olduğumu günün her saatinde bana hatırlatıyor. O da bana çok kızıyor. Çünkü ona çok para kazandıramadığım için. Dostlarım… arkadaşlarım… akrabalarım beni adam yerine koymuyorlar. Onlar da bana kızıyor. Onların istediği gibi bir adam olmadığım için, onları yemeğe götürmediğim için, onlara borç veremediğim için. Onlara ayak bağı olduğum için kızıyorlar. Onların eğlendiği gibi eğlenemediğim için kızıyorlar. Devlet… devlet de bana kızıyor. Daha çok vergi veremediğim için. Arada bir n’oluyor diye sorduğum için. Yanlış partiye oy verdiğim için. Biliyor musun, her tarafım kanıyor. Acılar içindeyim. Onların istediği gibi bir adam olmak istiyorum ama beceremiyorum. Dostlarıma, akrabalarıma, patronuma, karıma, çocuklarıma üzgünüm diyorum. Sizlerin istediği gibi bir adam olamadığım için özür dilerim diyorum. Duymuyorlar. Acılarımı, kederlerimi, sıkıntılarımı anlatıyorum, dinlemiyorlar. Ben… ben… bana yardım edin diyorum. Kaçıyorlar. Gelin biraz konuşalım diyorum, masayı terk ediyorlar. Ölüyorum ben diyorum. Ne zaman öleceksin diye soruyorlar. Lütfen bana söyler misin...? Ne oldu? Bize ne oldu? Eskiden böyle değildi. Şimdi ne oldu? Neden insanların bir takım duygu ve düşüncelere prim verecek zamanları yok? Neden bu kadar hızlı koşuyorlar? Neden bir an bile olsa durup hayatın, insanın, evrenin anlamı üzerine düşünmüyorlar? Ben acılarımı, sıkıntılarımı, kederlerimi onlara anlatırken, neden beni dinlemiyorlar? Benim bütün bu düşlerim, arzularım, hayata dair imdat çığlığım neden onlara sahte geliyor? Sahici gelmiyor, samimi gelmiyor. Neden… neden… neden... söyle bana neden? Ne olur bana yardım et! Yardım et bana! Lütfen… lütfen… Neden beni bu halimle kabul edip aralarına almıyorlar? Neden beni sevmeleri için sürekli, inanmadığım halde, onların ilgisini çekip, onlarla konuşmak zorundayım? Haa! Neden egom olmak zorunda? Neden onların arasında bencil olmak durumundayım? Neden var olabilmek
için rekabet etmek zorundayım? Lütfen… lütfen bana yardım et! Bana hayatta yaşamanın sırrını söyle! Bak, biliyorsan eğer, bana o yolu göster lütfen. Çünkü ben artık yalnız yaşamak istemiyorum. Neden bu hayatta yaşayabilmeyi beceremiyorum? Lütfen bana yardım et! Lütfen… lütfen! Özür dilerim… özür dilerim… Beni bağışlayın. Kendi derdimle sizi üzdüm. Özür dilerim… özür dilerim…
Ali'nin Sekiz Günü filminden alıntıdır.- Maltepe var
+ Ne kadar?
- İki üç yüz
+ Bir paket alabilir miyim?
- Buyrun!
+ Şey… Afedersiniz. Ateşiniz var mı acaba?
- tabi, buyrun
+ Çok teşekkür ederim
- …
+ Özür dilerim size bir şey sorabilir miyim?
- Buyrun
+ Hayat neden bu kadar zalim? İnsanlar… insanlar neden bu kadar zalim? Yaşamak neden bu kadar zor ve bu kadar güzel… ve vazgeçilmez..? Peki insanların birbirlerini anlamamak için sarfettiği bu büyük çaba neden? Karım… karım bana çok kızıyor, ona istediği gibi bir hayat sunamadığım için. İstediği gibi bir adam olamadığım için. Çocuklarım… çocuklarım da bana çok kızıyor. Onlara bilgisayar, elbise, ayakkabı, araba alamadığım için. Patronum… patronum sürekli alaycı bakışlarla beni izleyerek, ne kadar işe yaramaz bir adam olduğumu günün her saatinde bana hatırlatıyor. O da bana çok kızıyor. Çünkü ona çok para kazandıramadığım için. Dostlarım… arkadaşlarım… akrabalarım beni adam yerine koymuyorlar. Onlar da bana kızıyor. Onların istediği gibi bir adam olmadığım için, onları yemeğe götürmediğim için, onlara borç veremediğim için. Onlara ayak bağı olduğum için kızıyorlar. Onların eğlendiği gibi eğlenemediğim için kızıyorlar. Devlet… devlet de bana kızıyor. Daha çok vergi veremediğim için. Arada bir n’oluyor diye sorduğum için. Yanlış partiye oy verdiğim için. Biliyor musun, her tarafım kanıyor. Acılar içindeyim. Onların istediği gibi bir adam olmak istiyorum ama beceremiyorum. Dostlarıma, akrabalarıma, patronuma, karıma, çocuklarıma üzgünüm diyorum. Sizlerin istediği gibi bir adam olamadığım için özür dilerim diyorum. Duymuyorlar. Acılarımı, kederlerimi, sıkıntılarımı anlatıyorum, dinlemiyorlar. Ben… ben… bana yardım edin diyorum. Kaçıyorlar. Gelin biraz konuşalım diyorum, masayı terk ediyorlar. Ölüyorum ben diyorum. Ne zaman öleceksin diye soruyorlar. Lütfen bana söyler misin...? Ne oldu? Bize ne oldu? Eskiden böyle değildi. Şimdi ne oldu? Neden insanların bir takım duygu ve düşüncelere prim verecek zamanları yok? Neden bu kadar hızlı koşuyorlar? Neden bir an bile olsa durup hayatın, insanın, evrenin anlamı üzerine düşünmüyorlar? Ben acılarımı, sıkıntılarımı, kederlerimi onlara anlatırken, neden beni dinlemiyorlar? Benim bütün bu düşlerim, arzularım, hayata dair imdat çığlığım neden onlara sahte geliyor? Sahici gelmiyor, samimi gelmiyor. Neden… neden… neden... söyle bana neden? Ne olur bana yardım et! Yardım et bana! Lütfen… lütfen… Neden beni bu halimle kabul edip aralarına almıyorlar? Neden beni sevmeleri için sürekli, inanmadığım halde, onların ilgisini çekip, onlarla konuşmak zorundayım? Haa! Neden egom olmak zorunda? Neden onların arasında bencil olmak durumundayım? Neden var olabilmek
için rekabet etmek zorundayım? Lütfen… lütfen bana yardım et! Bana hayatta yaşamanın sırrını söyle! Bak, biliyorsan eğer, bana o yolu göster lütfen. Çünkü ben artık yalnız yaşamak istemiyorum. Neden bu hayatta yaşayabilmeyi beceremiyorum? Lütfen bana yardım et! Lütfen… lütfen! Özür dilerim… özür dilerim… Beni bağışlayın. Kendi derdimle sizi üzdüm. Özür dilerim… özür dilerim…
Bazı hayatlarda işler yolunda gitmez. Hatta çoğu hayatta işleri yoluna koymak imkansız hale gelebilir. Ümitsizliğin sınırında hayata dair bağlarımızın teker teker koptuğu zamanlarda, başımızı göğe çevirip yaşamaya dair nedenler arayabiliriz. Hayatın ciddiyetine varmış insanların tümü böyle sorunlarla karşılaşmıştır.
Yalnız kalmak… Ne kötü bir söylem. En kötüsü de onlarca insanın içinde yalnız kalmak. Sana sendenmiş gibi gözüken fakat asla senin gibi düşünmeyen insanların arasında yalnız kalmak… Sana, seni sevdiğini söyleyip, sevdiğini göstermeyen, göstermek bile istemeyen insanların içinde yalnız kalmak… Seni sadece çıkarları doğrultusunda seven insanların içinde yalnız kalmak… Sadece işlerine koştuğun zaman takdir edildiğin dostlarının arasında yalnız kalmak…
Çare aradığın, derdine deva olacak insanları aradığın zamanlarda, tanıştığın her insanın seni kurtaracağını düşünmektir yalnız kalmak. Öğrendiğin bütün deneyimlerin bir işe yaramadığı, yarasa bile bir şeyler yapacak gücünün kalmamasıdır yalnız kalmak. Sanmayın ki sadece yanınızda biri olmadığı zaman yalnız kalırsınız. Hayat öyle zalimlikler yapıyor ki zamanın deryasında, yanınızdaki insanların sizi nasıl pare pare yalnız bıraktığını anlayamıyorsunuz. Bunu o insanlara söylediğiniz zaman ise size acıyan gözlerle bakıyorlar. Çünkü artık onlara bir şey verebileceğinizden ümidini kesiyor veya sizden vazgeçiyorlar.
Zafer olarak nitelendirdikleri bu acımasız davranışların, kime ne kadar zarar verebileceğinin farkında olmuyorlar. İnsanların elinden tutmak yerine onları acımasız yalnızlığın karanlığına itiyorlar. Fakat bilmiyorlar ki, iyi yürekler her durumda kazanırlar, bilmiyorlar ki saf gönüllerin yalnızlıkları bile çoğu insanın sahip olamayacağı zarifliktedir. Şimdi söyleyin; siz mi büyüksünüz yoksa yalnız bıraktığınız o buruk yürekler mi?
Yorumlar
Yorum Gönder
Lütfen saygılı bir şekilde yorum yapın, moralim bozulabilir yoksa